Sonra çok merak ettiğim Madame Tussaud müzesine geldim ve içeri girmek için uzun bir sıra bekledikten sonra müzeye girebildim. Müze oldukça ilginç, hoş geçerken farkında olmadan Hollanda'nın tarihindeki karanlık çağdan bahseden bir yere girdim, Amsterdam gezimin en kötü anlarıydı :S İçerdekiler balmumu heykel olsaydı korkardım ama heykel gibi görünen, makyaj yapılmış insanlar olunca ve bunlar üzerime doğru hareket edince bastım çığlığı.. O bölüm bitmek bilmedi sanki. Kalp krizi geçirmeme ramak kalmıştı ki attım kendimi ordan :)) Müzenin devamında gezerken de her şeye tereddütle baktım her an kıpırdayabilirler diye :D Beğendiğim ünlülerin balmumu heykellerini yakından görmek keyifliydi :) Hele bir de Tom Hanksin heykelini görmek paha biçilmezdi :D
Madame Tussaud müzesinden sonra, ikinci hedef Anne Frank'in evini bulmaktı. Epey yürüdükten ve aradıktan sonra sonunda buldum. Ve tam da beklediğim gibi upuzun bi kuyruk. Tabi o kadar gittikten sonra beklememek olmazdı. Anne Frank'in hikayesini daha önce okuduğum için daha da çok görmek istedim. Hikayesini şuradan okuyabilirsiniz.http://tr.wikipedia.org/wiki/Anne_Frank
Bu hikayeyi bildikten sonra o evin içinde dolaşmak daha etkileyiciydi, evin içinde eşya yok fakat yine de alıp götürüyo insanı geçmişe. Anne Frank'ın odasına girmek, günlüğünün sayfalarını görmek hüzün veriyor.
(Anne Frank'ın Günlüğü bir çok dile çevrilmiş ve Türkçesi de var, merak edenlere..)
Anne Frank'ın evinden çıktıktan sonra bir yemek molası verip Van Gogh müzesini aramaya koyuldum. Haritaya baka baka uzunca bi yoldan sonra orayı da buldum. Müzenin kapanmasına 40 dakika kaldığı için hızlıca burayı da gezdim. Van Gogh tablolarını görmek çok çok güzeldi. Her bir fırça darbesini görüp hissetmek güzelden de öteydi.
Van Gogh müzesinin arkasında kocaman bir park var. Yemyeşil, gençlerin spor yaptığı, eğlendiği çok güzel bir park. Orda oturup dinlenmek o yorgunluğun üzerine iyi geldi :)
Ve sonrasında eve dönüş için tren istasyonunu bulmaya geldi sıra :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder